Çoğu şehrin kendine özgü, o şehri hatırlatan özellikleri var.
Bir şehre gittiğimizde, ‘şehrin nesi meşhur?’ sorusunun yanıtını ararız. İç turizmin olmazsa olmazı haline gelmiştir.
Öyle ki; artık şehirleri, ‘nesi meşhur’ sorusuyla nitelendirir olmuşuz.
Bu elbette güzel bir şey.
…
Afyon’un kaymağı meşhurdur biliriz.
Ardahan’ın kaşar peyniri, Çorum’un leblebisi, Amasya’nın elması, Diyarbakır’ın karpuzu, Kayseri’nin pastırması, Rize’nin çayı, Zonguldak’ın kömürü, Antalya’nın ve Muğla’nın turistik koyları…
Öte yandan Tokat’a gidince kebap, Antep’te baklava, Hatay’da künefe, İzmir’de köfte, Kars’ta mantı, Bursa’da İskender, Erzurum’da cağ kebabı, Edirne’de ciğer, Trabzon’da kuymak yemeden, Ankara’ya gidince Anıtkabir’i, Bitlis’te Nemrut’u, Nevşehir’de Kapadokya’yı, Van’da gölü, Trabzon’da Uzungöl’ü, Konya’da Mevlana’yı görmeden gelmeyiz.
…
İç turizmin, şehirleri anımsatan ve adeta özdeşleştiren bu hoş ve güzel simgeleri içerisinde yer almak elbette çok önemli.
Önemli olduğu kadar da zor.
Eğer Kapadokya, Nemrut, Van gibi tarihsel ve doğal miraslarınız yoksa…
Ya da toprağınız çay, pamuk, karpuz vb. yetiştirmeye uygun değilse…
Ürettiğiniz ürünlerle bir marka haline gelip, bu markayı tüm ülkeye yayabilecek başarıyı gösteremiyorsanız…
‘Bu şehrin nesi meşhur?’ sorusuna vereceğiniz bir yanıtınız olmaz…
…
Böyle bir girişin ardından, yazımın başlığına geri dönebilirim.
2 yıldır Gebze’de bir İyilik Festivali projesi sürdürülüyor. Gebze Kaymakamlığı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı tarafından geçen yıl başlatılan proje özetle, dezavantajlı kesimlere ‘iyilik’ yapmayı amaçlıyor.
İlk yıl 600 bin liralık bütçe ile 65, ikinci yıl ise 1 milyon 200 bin liralık bütçe ile 95 ayrı faaliyet gerçekleştirildi.
Devletin kasasından bir kuruş harcanmadan, hayırsever kişi ve kurumlar aracılığıyla maddi imkansızlıklar içindeki çocuklar, yaşlılar, kadınlar, öğrenciler kısaca her kesimdeki on binlerce insana yardım edildi.
Bebeklere bez, çocuklara kitap ve oyuncak, kadınlara istihdam ve eğitim, yaşlılara bakım, ihtiyaç sahiplerine gıda-erzak.
Ayrıca 8 kütüphane yapılmış, 25 binden fazla kitap toplanmış, binlerce oyuncak çocuklarla buluşturulmuş, binlerce ailenin yardımına koşulmuş.
Ama bence en önemlisi bu proje, bir iyilik hareketinin doğmasını ve süreklileştirilmesini sağlamıştır.
Yani İyilik festivali, iyilik adına bir marka haline gelmiştir.
Şu anda da zaten Gebze Teknik Üniversitesi ile birlikte, marka tescili ve patent işlemleri yapılıyor.
Gebze’de başlayan İyilik Festivali projesi, kısa sürede diğer şehirlere de yayılmaya başladı. Bu projeyi duyan diğer şehirler de Gebze’ye gelerek bu proje hakkında bilgi almaya, kendi şehirlerinde yapmaya başladılar.
Gebze’de doğan iyilik hareketinin tüm Türkiye’ye yayılıyor olması elbette Gebze için de çok güzel.
Bu projenin sonuna kadar arkasında duran ve destekleyen Gebze Kaymakamı Mehmet Arslan’a teşekkür etmek gerekiyor. Elbette bir teşekkür de, bu projenin mimarı olan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Müdürü İpek Çulha ve ekibine.
Böyle bir projeyi tasarlamak, ekip kurmak, yardım gruplarını oluşturmak, organizasyonu sağlamak, dezavantajlı grupları tespit ederek hayırsever kişi ve kuruluşlarla buluşturmak, bu projeyi tüm ilçeye yayarak adeta ‘iyilik’ adına seferberlik başlatmak çok kolay bir şey değil.
İpek hanımın bu ‘iyiliği’ artık Gebze sınırlarını aşmış, diğer şehirlere örnek hale gelmiştir.
Artık Gebze’nin nesi meşhur dediklerinde göğsümüzü gere gere ‘iyiliği’ diyebileceğiz.
Buna katkısı olanların Allah iyiliğini versin…