Yağmur, arada sırada yağıyordu.
Yağdığı ise ancak gökyüzüne doğru baktığınızda, gözlerinize değen ve ince sinek ısırığı hissi veren küçük damlacıklardan anlaşılıyordu.
Bir de o muhteşem kokudan…
Toprağa düşen yağmur damlası, insanı baştan çıkaran dünyanın en güzel parfümünü üretiyordu adeta.
O toprak kokusu…
O ıslak çimenler...
Doğa, kendisine gönülden bağlanan insanları psikolojik olarak tedavi eder.
Günlük hayatın bitmeyen dertleri, stresleri, telaşları, koşuşturmaları arasında doğaya kaçmak en iyi tedavi yoludur.
Hiç bir şey düşünmeden.
Sadece bakmak ve hissetmek.
Yeşilin her tonuyla itina ile boyanmış ve neredeyse kucak kucağa oturmuş ağaçlar olacak çevrenizde.
Ve yağmurun her dokunuşuyla, uzun süre susuz kalmış bir insanın buz gibi suyla serinlemesine benzer bir coşku ile ağaçların yapraklarının sürtünüşlerini dinleyeceksiniz.
Ve sanki yüzyıllardır hareketsiz duran oysa her an bu durgunluktan bıkıp hareket etmek için fırsat kollayan görkemli kayalara takılacak gözleriniz…
O ne müthiş bir görkem, o ne dehşet bir sabır!
Kayaların ayaklarının altında ise bir gölet var. İnsan eli değmiş belli, suyu her geçen gün azalıyor, yok oluyor çaresizce.
Eskiden kurbağaların canı isterse görebilirdiniz onları. Oysa bugünlerde saklanacak su derinliği bile yok.
Birkaç çeşit balık, ördekler, börtü ve böcekler var. Ve bir de kelebekler…
Kelebekler benim için özeldir.
Vadinin her yerinde mutlu çocuklar gibi çiçekten çiçeğe konan ve uçuşuyla çevresindekileri harekete geçirmeye çalışan kelebeklerin sadece bir gün yaşadıklarını biliyor musunuz?
Bir günlük hayat…
Öğlene kadar orta yaş dönemi, akşama doğru ölümle kucaklaşma zamanı!
Oysa hayvanat bahçesinde gördüğüm 88 yaşındaki bir kaplumbağa için ‘genç’ nitelemesi yapılmıştı.
Bir gün yaşayan kelebekler, 200 yıl yaşayan kaplumbağalar…
Ne kadar ilginç değil mi?
Hani insafsızca geçen zamana isyan edercesine, ‘göz açıp kapayıncaya kadar geçmiş yıllar’ deriz ya…
Peki biz neresindeyiz bu hayatın?
Ya da şöyle sorayım, neresinde olduğumuz mu önemli, nasıl yaşadığımız mı?
Bir kelebek gibi kısa ancak anlamlı ve dolu dolu yaşamak mı yoksa kaplumbağa gibi uzun ancak amaçsız bir yaşam mı?
Her insanın içinde hem kelebekler vardır, hem de kaplumbağalar…
Önemli olan bizim, hangisini yaşatmak istediğimizdir…