Kimileri sevincin eşiğindeydi, kimileri çaresizliklerin.
Bu ikiyüzlü ve adaletsiz dünyada, en zayıf zamanında yakalıyordu ölüm, çaresiz kalmış insanları.
Birileri acı çekerken, o insanın çektiği acıları başka insanların öğrenmesini sağlayan bir meslekti gazetecilik.
Kimileri bunu, kendi çektiği acıları gizleyerek yapardı.
Başka insanların acılarını her yansıttıkça, o yansımada kendisini de görür ama onun gördüğünü bir başkası asla göremez ve bilemezdi.
Böyle bir şeydi gazetecilik!
İçine ata ata ne hale gelirdi o bünye!
Üzüntüden, kederden, öfkeden, çaresizlikten, ilgisizlikten, sevgisizlikten, korkulardan, bir türlü kendini ifade edememekten…
Ve en kötüsü de, anlaşılamamaktan…
Bakmayın siz doktorların beyin kanaması, tansiyon ve solunum yetmezliği dediğine; insanı en çok bu öldürür…
Refik Sıla Güvenç’in yıllardır en yakınında olanlardan biriyim, en iyi tanıyanlardan hatta.
O naif, o kırılgan, o duygu dolu ve yufka yüreğinin derinliklerine ve gerçek dünyasına hiçbirimiz girememişiz!
Elinden tutmaya çalıştık, tutamamışız!
Gerçek dünyasında yaşadığı o korkuların şiddetini azaltmaya çalıştık, azaltamamışız!
‘Bünyesi çok zayıf kalmış’ dedi doktorlar, zayıf kalan aslında bizmişiz!
…
Ah be Sıla kardeşim, Caner Pesen’in de yazdığı gibi, ‘İyiler erken gidiyor.’
Görkemli bir veda töreni gibiydi cenazen. Görmeliydin!
Kimler yoktu ki?
Milletvekilleri, belediye başkanları, siyasetçiler, dernek başkanları, meslektaşların.
Görsen, şaşırırdın. Biraz da sevinirdin belki, sana değer verdiklerini düşünürdün.
Bedenleri yan yana, ruhları birbirinden o kadar farklı, o kadar uzaklarda.
Bu işler böyle be kardeşim! Cenazede 500 kişi olur, mezarlıkta 50, evin önünde beş, evde bir anne ile bir kardeş.
…
…
İyi bir insandı, iyi bir gazeteciydi. Kitapları severdi, Galatasaray’ı bir de. Her Fenerbahçe tartışmasından sonra arar, ‘kızmadın di mi abi?’ diye de sorardı. Aslında hep kızardım ama asla belli etmezdim çünkü çok yufka yürekli ve duygusaldı, hemen kırılırdı.
Hayattan korkardı, işsiz kalmaktan, geçinememekten. İşsiz kalmamak için çok çalışırdı. İşten çıkarıldığında hayata küser, bunalıma girerdi!
Merhum babasına ve dedesine çok düşkündü, dilinden düşürmezdi.
Hemen her gün mutlaka konuşurduk, dertleşirdik. Onlar da bende kalsın!
Dün sosyal medyada Refik Sıla Güvenç gündemi vardı, bir iki gün sonra unutulur gider! Unutulup giden herkes gibi!
Gerçek olan hayattır. Herkes kendi gerçekliğinde hayatına devam edecek.
Sizden tek ricam, çevrenizdeki Sıla’ları görün, sahip çıkın, anlayın!
Ama başlarına bir şey geldiğinde değil, gelmeden önce…
(Sevgili Sıla; bu dünya seni çok incitti, yattığın yer incitmesin)