3 yıl öncesi.
Mehmet T. isimli adam, 2 haftadır görmediği oğlunu almaya gider. Boşandığı eşi ise vermek istemez. Kanunen her ayın 2 ve 4. hafta sonu oğlunu alma hakkı olan baba, o ayın 5 hafta çektiğini hesaplamayınca oğlunu görme süresi 3 haftaya yani 21 güne çıkar.
Oğlunun kendisini özlediğini ve üzüldüğünü gören baba, eski eşinden anlayış bekler ancak eski eşi reddeder.
Mehmet T. ile eski eşi N.T. arasında münakaşa yaşanır. İçinde bulunduğu kötü psikoloji nedeniyle Mehmet T. cep telefonundan eski eşine hakaret mesajı gönderir. Eski eşi bu cep telefonu mesajı nedeniyle karakola şikayetçi olur. Mehmet T. karakola çağırılarak ifade verir. Durumu anlatır. Bir anlık öfke nedeniyle söz konusu mesajı gönderdiğini söyler.
Mahkeme günü yaklaşır.
Mehmet T. eski eşinin davadan vazgeçmesi için ortak bir arkadaşından yardım ister. Eski eşi, “Eğer benden, annemden ve kız kardeşimden telefonla özür dilerse davadan vazgeçerim” der. Mehmet T. eski eşinin istediği şeyi yapar. Telefonla hepsinden özür diler.
Mahkeme günü gelir.
Mehmet T. eski eşini arayarak mahkemeye gelip gelemeyeceğini sorar. Eski eşi, fikir değiştirdiğini ve davadan vazgeçmediğini söyler. Mehmet T. karnına şiddetli bir yumruk yemiş gibi sarsılır. Bozuk bir psikoloji ve bitkin bir şekilde mahkemeye çıkar.
Davaya bakan hakim, o mesajı neden yazdığını sorar. Her şeyi en baştan bu kez de hakime anlatır. Adeta insan sarrafı haline gelmiş olan yaşlı hakim, davaya noktayı koyar. Mehmet T. ceza almaz.
Mehmet T. o andan itibaren eski eşi ile hiçbir şekilde iletişim kurmayacağına karar verir. Oğluna cep telefonu alarak iletişimini bu şekilde sürdürür.
Hem iş hem sosyal hayatında parlak bir dönem yaşayan Mehmet T’nin aksine, eski eşi fırtınalı ve kötü bir dönem geçirir. Başı sürekli belaya girer. Bıçaklamalı kavgaya karışır, yanlış insanlarla yanlış ilişkiler yaşar. Sürekli ikametgah değiştirir.
Yaşadığı bu kötü hayat yüzünden de eski eşi Mehmet T.’nin peşini bir türlü bırakmaz. Uyguladığı psikolojik şiddeti artırarak sürdürür.
Mehmet T’nin kız arkadaşını telefonla arayarak hakaretlerde bulunur, taciz eder.
Oğlunu okulda ziyaret eden Mehmet T hakkında, ‘Oğlumu kaçırdı” diye yalan ihbarda bulunur.
Boşanırken mal paylaşımında yaptığı tüm iyi niyet anlaşmalarını iptal eder. Nafaka yerine oğlu için bankaya para biriktiren eski kocasına, habersiz bir şekilde geçmişe dönük nafaka kazığı atar.
Mehmet T.’nin en zayıf yanı olarak gördüğü, oğlunu kullanmaktan çekinmez. Mehmet T. ise hiçbir tahrike kapılmadan hayatına devam eder.
Aradan 3 yıl geçer.
Mehmet T. mahkemeden gelen bir dava tebligatı ile şaşırır. Eski eşi, 3 yıl öncesine ait cep telefonu mesajı için 30 bin liralık manevi tazminat davası açmıştır. Gerekçesi ise, yaşama sevincinin azalması ve psikolojisinin bozulmasıydı.
Bozulan maneviyatı düzeltecek maddiyatı neye göre hesapladığını düşündü acı bir tebessümle.
6 ay sürer dava.
Davaya bakan kadın hakim, davacının 30 bin lira manevi tazminat talebini reddederek 3 bin lira para cezası verir Mehmet T’ye.
Son görüşleri sorulur.
Mehmet T’nin söyledikleri kendi davası ile ilgili değildi. Türkiye’de son yıllarda artan kadına şiddet olaylarının özetiydi aslında.
“Bu cezayı aslında bana vermiyorsunuz” der Mehmet T.
“İyi insan olmaya karar vermiş ve bunu sürdürmekten asla vazgeçmeyen bir insana veriyorsunuz.
Sokaklarda kadınları bıçaklayan, döven, öldüren, tecavüz eden bunca sapık ve katil ruhlu erkeklerin birçoğu ceza bile almazken, 3 yıl önceki bir cep telefonu mesajı yüzünden ceza vermeniz aslında ödül değil cezadır. Ben 3 yıldır kendi hayatıma bakıyorum, lütfen eski karıma söyleyin yakamı bıraksın, ben ondan kurtulmak istiyorum artık”
Hep kadına fiziki şiddet konuşulurken, aslında hep gizli kalan erkeğe ruhsal şiddetin de bence bir muhasebesi yapılmalı, teşhisi konulmalı!
Öyle anneler var ki, çocukları ve yuvaları için olmadık fedakarlıklar yaparlar, işsiz-ayyaş-pislik-hayvan kocalarına katlanırlar.
Öyle kadınlar var ki, özgür bir hayat yaşama ideali ile yuvalarını yıktıktan sonra annelik maskesi altında her türlü edepsizliği yaparlar.
Öyle adamlar var ki, gül gibi eşlerine hayvanca davranırlar, ayrıldıktan sonra bile eski eşlerine hayatı zindan ederler, çocuklarının da dünyasını karartırlar.
Öyle adam gibi adamlar var ki, içlerine yerleşen ‘iyi insan’ huyundan isteseler bile vazgeçemezler. Kimseye zarar veremezler. Kırıp dökemezler.
Ne olurdu bu dünyada iyilerle iyiler, kötülerle kötüler karşılaşsaydı.
Ne olurdu adaletin terazisi kadın ya da erkek cinsiyetine göre değil insanlığa göre ölçülseydi…