Bu yazıyı okuyanların psikolojisini tahmin edebiliyorum. Eminim birçoğunuz, “Bakalım, darbe meselesinde acaba kime hak verecek, kimi suçlayacak?” düşüncesinde.
Toplumun kutuplaşması, birbirine düşmanlaşmaya başlaması ve bir türlü sağlıklı iletişim kuramamasının nedeni de bu.
15 Temmuz’dan bu yana herkesin ağzında bir ‘demokrasi’ kavramı var ama hiç kimse bu kavramı tam olarak bilmiyor, özümsemiyor ve günlük hayatta umursamıyor bile.
Farklılıkları zenginlik olarak görmeyen, kendisinden olmayana tahammül ve saygı göstermeyenler, kendi demokrasi oyunuyla eğlenip dururken, kendisinden olmayana da düşman gözüyle bakıyor.
Kimileri de, düşman olarak gördüğü siyasi zihniyetin yüzünden, ideolojisine aykırı olmasına rağmen darbeyi destekler gibi görünüyor.
Aynı ülkede, -sözüm ona- kardeşçe ve mutlu bir şekilde yaşamayı hedefleyen insanların birbirlerine bu kadar kolay düşman hale gelmesi, yok etmeye çalışması samimiyetsizliğin, cehaletin ve şuursuzluğun göstergesi.
İşyerinde, sokakta, tribünde, kahvede, piknikte çoğu zaman yiyip içtikleri bile ayrı gitmeyen insanların, en küçük siyasi ayrışmada birbirlerini düşmanlaştırması toplumsal bir hastalıktan başka bir şey değil.
…
15 Temmuz’da yaşananları değerlendirirken bile herkes kendi siyasi çizgisine göre yorum yapıyor. Bir tarafa göre darbe, Recep Tayyip Erdoğan’ın başkan olması için uygulanan senaryodan ibaret. Diğer tarafa göre, darbe girişimine karşı sokağa çıkmayanlar vatan haini.
…
Bu kadar ayrımcılığın ve kutuplaşmanın olduğu, hiçbir düşünceye tahammül ve saygı gösterilmediği bir ortamda böyle bir olayı sağlıklı değerlendirmek mümkün mü?
…
Ben bu olayı üç farklı noktada değerlendirmek istiyorum.
Birincisi bugün yaşananlar.
İkincisi dün sebep olanlar.
Üçüncüsü de tekrarlamaması için yapılması gerekenler.
…
15 Temmuz’da seçimle gelen hükümete yapılan darbe girişimine teşebbüs edenler mutlaka yargı önünde cezalandırılmalıdır.
Demokrasi ve üniter devlet yapısını korumak için her türlü darbenin ve darbe girişiminin karşısında olmalıyız.
Bu, kimseyi AKP’li yapmaz!
Ancak sadece askeri değil sivil darbelerin de karşısında olmalıyız. Darbeler bu ülkeye her zaman zarar vermiştir. Bir yandan askeri darbeye tepki gösterirken diğer yandan farklı yönetim modellerine özlem duyanlara karşı da dikkatli olunmalıdır.
15 Temmuz’da yaşananların en büyük nedeni ise dün yaşananlardır. Bugünkü hükümetin terörist ve darbeci olarak nitelediği devletin içindeki paralel yapıyı yıllardır koruyanlar ve devletin önemli kademelerinde göreve getirenler de bu darbe girişiminde sorumluluk ve pay sahibidir.
Yıllar önce muhalefetin ve birçok kurumun uyarılarına göz ardı ederek, bugün yaşananlara neden olmuştur.
…
Peki şimdi ne olacak?
Umarız ki devletin içindeki bu yapının temizlenmesi adı altında farklı kesimlere karşı düşmanca bir tutum sergilenmez.
Umarız ki insanların daha fazla kutuplaşması ve ayrıştırılmasına neden olacak hukuksal ve toplumsal uygulamalar tetiklenmez.
Tüm siyasi partiler ve halkımız, birlik ve beraberlik içinde Cumhuriyete ve demokrasiye sahip çıkmalı, aynı hataların yaşanmaması ve devletin içinde farklı yapıların oluşmaması için çağdaş demokrasi, anayasa ve hukuk kurallarına sıkı sıkıya bağlı kalmalıdır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün kurmuş olduğu Cumhuriyetimizi ve parlamenter demokrasiyi korumak hepimizin görevi olmalıdır.
Dün bir basın toplantısı düzenleyen Gebze Ticaret Odası Başkanı Nail Çiler’in, “Şimdi birbirimize daha fazla sarılmak, sevmek zorundayız. Atatürk’ün ‘Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir’ sözünü aklımızda tutarak ülkemiz için çalışmaya devam edeceğiz” sözünü önemsiyorum.
Artık düşman olma ve yaratma değil, farklılıklarımızla bu ülke için Atatürk’ün yol gösterdiği çağdaş, laik ve hukuk devleti olma yolunda ilerleme zamanı.