Bundan 2 yıl önceydi.
“Öldüğümde, benim için de yazı yaz, tamam mı?” demişti bana.
Ben de, ‘Allah uzun ömürler versin’ demiştim.
Ama yazı yazacağıma da söz vermiştim.
Ve ne yazık ki, işte o gün geldi!
Ne yazık ki diyorum, çünkü mahallemizin Sultan ablası, sessiz sedasız bir şekilde hayata gözlerini yumdu.
Bendeniz de, 2 yıl önce kendisine vermiş olduğum sözü yerine getiriyorum..!
…
Tanıdığımız ve sevdiğimiz her insanın ölümü, bizim de içimizden bir parçayı beraberinde götürüyor.
Yavaş yavaş eksiliyoruz…
Kimimiz babasını, kimimizin annesini kaybettiği, kimimizin de yaşlı anne-babası için bir şeyler yapmaya çalıştığı bir hayatın dilimindeyiz artık.
Eski kuşak ile yeni kuşak arasındaki bir köprü gibi. Bu köprünün altından ne sular geçti diye hayıflandığımız…
Geçmişi neden özlediğimiz geliyor aklıma.
Çevremizde görmeye alıştığımız ve sevdiğimiz insanların birer birer aramızdan ayrıldığı gerçeğiyle yüzleştiğimiz için belki de…
Ya da, sağlıklı, huzurlu, mutlu, umutlu zamanların artık geçmişte kaldığı, bu kelimelerin hepsine bir arada sahip olamadığımız için…
Çocukluk ve gençlik heyecanlarımızın yerini, daha acı tecrübelerin ve korkuların aldığını öğrendiğimizden beri geçmişe özlem daha çok artıyor.
Cümlelerin başına, ‘keşke’ler ekleniyor…
‘Ne güzel günlerdi’ dediklerimiz aslında o günlerde bu kaygılardan ve korkulardan uzak yaşadığımız içindi…
…
Çocukluğumun geçtiği Mustafapaşa Mahallesi’nin en eski komşularından biriydi Sultan abla…
’Sultan abla ölmüş’ cümlesiyle aramızdan ayrıldığını öğrendiğimde, aklımdan geçmişe dair yüzlerce hatıra geçti.
2 yıl önce de, yine çocukluğumun komşuları Hasan Amca ve Fatma teyze vefat etmişti. Ölümlerinden duyduğum üzüntüyü yazıya döktüğümde, Sultan abla işte o gün söylemişti, ‘ben öldüğümde de yaz’ diye…
Gözlerimizi açtığımızda gördük bu değerli insanları. Anne-babamızın en iyi komşuları, çocukları da en iyi mahalle arkadaşımızdı.
Allah rahmet eylesin, mekanı Cennet olsun inşallah.