Uzun Mehmet, Zonguldak’ın Ereğli ilçesinde taşkömürünü ilk bulduğunda, insanlık için önemli olduğunu düşünmüş ve çok mutlu olmuştur.
Oysa ki, 185 yıl sonra bulduğu o taşkömürünün bunca insanın yüreğini yakacağını bilse, kemikleri sızlardı!
Belki de hiç bulmaya çalışmazdı!
…
Taşkömürü, maden ocakları, grizu, göçük kelimelerini her duyduğumuzda artık tüylerimiz diken diken oluyor.
Faciaların, ölen madencilerin, yıkılan yuvaların, acılı yüreklerin karşılığı olmuş uzun yıllardır…
…
Ve Soma…
Yüzlerce insanımız, maden faciasında yaşamını yitirdi. Tarihimizin gördüğü bu en büyük faciada anne-babalar evlatlarını, çocuklar babalarını, kadınlar kocalarını kaybetti.
Ekmek parası uğruna can veren insanlar, gömülmek için yerin altından çıkarılırken, duygu dünyamızda deprem yarattılar.
Yaralı halde sedye kirlenmesin diye çizmelerini çıkarmayı düşünen o madenciler, Türkiye’nin acı bir gerçeğini tokat gibi yüzümüze vurdular!
…
Taşeronlaşma, özelleştirme, daha fazla para kazanmak için iş güvenlik önlemlerini askıya alan ama tedbir almayan, güvenlik yatırımları yapmayan bir işveren anlayışı ve devletin denetim mekanizması da o madene gömüldü aslında…
…
İhmalleri sorgulayan, sorumluların cezasını çekmesini ve yeni facialar yaşanmasın diye tedbir alınmasını isteyen insanları ‘bölücü’ olarak değerlendiren zihniyet de aslında bu facia kadar dehşet vericidir.
Felaketlerden ders almadığımız sürece, o felaketleri tekrar yaşayacağımızı öğrenebilsek, her faciayı ‘takdiri ilahi’ diye geçiştirmenin yanlış olduğunu kavrayabilsek…
Hatalarımızla ve eksikliklerimizle yüzleşemezsek…
Hataları ve eksiklikleri sorgulamazsak…
Bilinçli bir şekilde, önlem alınmasını sağlayamazsak, işvereni ve devletin kurumlarını harekete geçiremezsek, yeni Soma facialarının yaşanmasını nasıl engelleyeceğiz?
Hangi kömür içimizi ısıtacak bundan sonra?