Öncelikle bu yazıyı neden yazdığımı söyleyeyim. İster iç burukluğu deyin, ister nostaljik şaşkınlık. Ya da başka bir şey.
Bu sabah DSP Genel Başkanı Önder Aksakal Gebze’de basın toplantısı düzenledi. Eminim çoğunuz adını yeni duyuyorsunuzdur. Çünkü basın bile yer vermiyor. Toplantıya 3-4 yerel gazeteci katıldı. Ne ulusal basın temsilcileri, ne de diğer günlük gazetelerin umurunda bile olmadı. Toplantının düzenlendiği yer bile içimizin burkulmasına yetti. Bilmem ne büfe diye derme-çatma bir yer. Koskoca DSP bu hallere mi düşecekti demeden edemedik.
‘Nereden nereye?’ sorusunu biraz açalım.
Yıl 18 Nisan 1999.
Türkiye’de genel seçimler yapıldı.
Bülent Ecevit’in genel başkanı olduğu DSP, yüzde 22 oy alarak seçimden birinci parti olarak çıktı.
Yüzde 18 oy alan MHP ve yüzde 15 oy alan ANAP ile birlikte koalisyon hükümeti kurdu.
DSP hükümetin büyük ortağı ve Bülent Ecevit de başbakan olunca o dönemde DSP’de değil milletvekili adayı olabilmek ilçe yönetici olabilmek bile çok zordu.
Koskoca salonlara sığmayan etkinlikler, coşkulu kongreler ve programlar, listelere girebilmek için yapılan kulisler, çalışmalar zihinlerimizden silinmiş değil.
Hele ki milletvekilliği listesine girebilmek için ve ardından yapılan belediye başkanlığı yarışında başkan adayı olabilmek için yapılan kıyasıya siyaset yarışı unutulur gibi değil.
DSP’den Gebze belediye başkan adayı olan Harun Demirkaya sadece 2 bin 500 oyla seçimi kaybetmişti.
O yıllar DSP işte böyleydi.
Aradan birkaç yıl geçti.
2000 yılında patlak veren ekonomik krizin ardından 2001 yılında ikinci bir ekonomik kriz ile Türkiye’nin siyasi tarihi çok büyük bir değişimin başlangıcına sahne oldu.
Ekonomik krizin hatıralarımızda kalan en somut örneği ise, bir esnafın Başbakan Bülent Ecevit’in önüne yazar kasa fırlatması oldu. Oysa dolar 1,20’ye çıkmıştı.
Tüm bunlara, Bülent Ecevit için oluşturulan ‘yaşlı’ ve ‘iş göremez’ algısı da eklenince Türkiye siyaset tarihinde yeni bir zemin oluşturuldu. Bu oluşturulan zemin, 3 Kasım 2002 seçimlerinde vücut buldu.
Medya ve belli odaklar Türkiye’de ekonomik krizler ve yaşlı-hasta başbakan algısını o kadar çok işledi ki seçmen bu algı ile AKP’yi tek başına iktidara taşıdı.
Bir önceki seçimde en yüksek oyu alan DSP, 4 yıl sonra yüzde 1’lik bir oy alabildi. Ekonomik krizlerin, yaşlı-hasta başbakan algısının faturasını DSP baraj altında kalarak ağır bir şekilde ödedi.
Türkiye’de siyaset, siyasi partilerin tüzüğüne, parti programına ve icraatlarına göre değil tamamen parti liderinin performansına göre işliyor.
Bülent Ecevit örneği en somut örnektir. ‘Karaoğlan’ dönemlerinde ülkeyi kasırga gibi saran sevgi, 2002 yılında büyük bir tepkiye dönüşmüştü.
Koalisyon ortakları da bu faturadan nasibini aldı. Her iki parti de baraj altında kaldı. MHP yüzde 8, ANAP yüzde 5 oy alabildi.
2002 yılından bu yana DSP bir daha kendisini toparlayamadı. Değil barajı aşmak, baraja yaklaşmakta bile güçlük çekiyor.
Eskiden milletvekili adayı olabilmek için yırtınanlar ortadan kaybolmuş, yöneticilerini kimse tanımıyor. Onlar da kendilerini pek tanıtamıyor. Çünkü basının da çoğu güçlünün yanında. O dönemde meclis üyesi olan Ziya Topal ise halen ilçe başkanı. Çoğu yol arkadaşı başka partilerde ya da gemiyi terk etmiş ama o mücadelesini sürdürüyor.
ANAP da aynı şekildeydi. Turgut Özal döneminde siyaset sahnesinde olanlar ve o gücün taşıyıcısı olmak için büyük savaşlar verenler şimdi yok. Turgut Özal vefat edince ANAP da dağıldı.
Aynı durumun bir gün AKP için de geçerli olacağını söylemek kahinlik olmaz. Şu anda Recep Tayyip Erdoğan olduğu için bu kadar güçlü ve herkes bu gücün temsilcisi olmak için inanılmaz bir yarış ve mücadele içinde. Siyaset sahnesinden kimler geldi kimler geçti. Aklımızda kalanlar, bu şehre ve ülkeye hizmet edenlerdir. Diğerlerini hem biz unuttuk hem de tarih.
Bu da siyasetin içindekiler için iyi bir ders olmalı diye düşünüyorum.