1990’lı yıllardı. Üniversite öğrencisiydim. Yazdığım bir şiiri, yayınlanması için Demokrat Gebze Gazetesi’ne göndermiştim. Gazetede ilk yayınlanan şiirimdi.
Aradan 6 yıl geçti. 1996 yılıydı. Merhum Ragıp Demirkol ile tanıştım. Bu kez bir köşe yazım yayınlandı gazetede. Sonraki gün ve bir sonraki gün de yayınlandı.
Bu gazetede tam tamına 12 yıl boyunca, aralıksız olarak her gün köşe yazısı yazdım.
İsmail Kadı ve Ragıp Demirkol’un ortaklığında, sosyal demokrat bir çizgide yayın hayatını sürdürüyordu ve benzer dünya görüşü ve ideolojik çizgideydik.
10 Temmuz 2000 yılında Ragıp abiyi trafik kazasında kaybettik. Eşi Saadet abla gazeteyi ayakta tutmaya karar verdi. Bu kararı vermesinde, eşinin yakın dostlarının, sosyal demokrat camianın gazeteye destek sözleri etkili olmuştu. Oysa verilen sözler, cenazenin kırkı çıkmadan unutulmaya başlandı. Ölüm yıldönümlerinde mezarı başında süslü sözler söyleyenler, iş destek vermeye gelince ortalıkta görünmüyordu.
Sahipsizliğe terk edilen gazete, ekonomik güçlükler içine girdi. Saadet abla daha fazla dayanamadı ve gazeteyi sattı.
Birkaç yılda, birkaç el değiştirdi gazete. Farklı siyasi yelpazede ve yayın politikasında dolaştı durdu. En son satın alan Murat Dağdeviren’in FETÖ/PDY ilişkisi nedeniyle tutuklanması sonucu da kapatıldı.
Sosyal demokrat çizgi ile başlayan gazetenin –sahibinin- cemaat ilişkisi sonucu kapatılması acı bir ironidir.
Sosyal demokrat camianın, kendi içinden gazete ve gazetecilere sahip çıkmama alışkanlığı, o yıllardan beri süregelen bir hastalık.
17 yıldır günlük yayınlanan –benim de çalıştığım- İsmail Kadı’nın Yeni Haber Gazetesi de buna bir örnektir. Seçim dönemlerinde neredeyse gazetede yatanlar, konu destek vermeye gelince gazetenin yolunu unutuyorlar. (istisnalar hariç)
Yine bu camiadan Türker Demirci, büyük umutlarla yayın hayatına başlattığı Nefes Gazetesi’ni bir süre sonra satmak zorunda kaldı.
Gazeteci Caner Pesenin çeyrek asırdır spor camiasına damga vuran turnuvalarına sahip çıkan olmadı.
İsa Turhanın da en acı gününde yanında olmadıkları gibi.
Hakan Avcı, gazeteciliği bırakıp kafeterya işletmeciliğine başladı. Radyo Umut’un sahibi Esengül ve Özcan Aktaş çifti, sahipsizlik yüzünden radyolarını satmak zorunda kaldılar.
Merhum Murat Tosunoğlu, öldüğü güne kadar hissetti bu vefasızlığı.
Birkaç gün önce kapatılan Demokrat Gebze’nin sol görüşlü çalışanı Cengiz Akgün’e utanmadan ‘cemaatçi’ damgası yapıştırıldı. Cengiz Akgün, bugünlerde yaşadığı vefasızlığa sosyal medyadan sitem etmiş.
Gazete kapatıldığı için CHP Çayırova ilçe başkanı dışında hiçbir ilçe başkanı aramamış, hiçbir milletvekili geçmiş olsun dememiş. Oysa o CHP’li vekiller, yıllardır partilerini asılsız haberlerle karalayan gazeteye geçmiş olsun ziyaretindeydi!
Çalıştığı dönemde haber yaptırmak için, ‘Cengizcim’ ile başlayan cümleler kuranlar, Cengiz işsiz kalınca acısını bile paylaşmaya tenezzül etmiyorlar.
Kendimden örnek vermeyi sevmiyorum ama bir kerelik lütfen mazur görün beni.
İki ay öncesine kadar CHP üyesiydim.
Bugüne kadar kurumsal olarak CHP’den hiçbir maddi kazanç sağlamadım, hiçbir ticari iş yapmadım, bir tane bile fatura kesmedim.
Maddi beklentim olmadığı gibi, siyasi beklenti içinde de olmadım. Bir kez bile, hiçbir yere aday olmadım, olmayı da düşünmedim. Gelen teklifleri geri çevirdim. Çünkü ben mesleğimde bir yerlere gelmeyi hedefledim, siyasette değil. Ancak bu şehre ve ülkeye olan yurttaş sorumluluğum ile, bir üye ve gazeteci olarak CHP’nin yanında-içinde olmayı seçmiştim. Toplantılarına, seçimlerine, mitinglerine, kurultaylarına katılmıştım.
Ben CHP’li gazeteci diye etiketlenip başka kesimlerin hedefi haline gelirken…
İki tane kitap yazdım, sayısız söyleşi ve imza günü gerçekleştirdim. Fotoğraf sergisi açtım, panellere katıldım.
CHP Kocaeli eski Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın dışında bu etkinliklerime gelen bir tane milletvekili olmadı. (Tahsin Tarhan ve Haydar Akar bir kez katıldı, seçim dönemiydi sanırım!)
Bazı ilçe başkanı-yönetici, meclis üyesi, gençlik ve kadın kollarından dostlarımın varlığını ise hep hissettim. Hepsine müteşekkirim.
AKP’li Gebze, Darıca ve Dilovası belediyesi, CHP’li olmama rağmen 3 kez söyleşi etkinliği düzenledi. O kesimden hiç olumsuz tepki görmedim. Yıllardır köşe yazılarımda eleştirdiğim siyasi zihniyetin temsilcileri, ‘Bu şehrin gazetecisi ve yazarı’ diye başlayan destek cümleleri kurdular.
Üyesi olduğum CHP ise sadece bir kez (Gebze ilçe örgütü) böyle bir etkinlik düzenledi. O etkinlik için de sayısız dedikodu ürettiler. 30 tane kitap satmak için ilçe başkanını desteklediğimi düşünen ahlaksızlar çıktı!
Birçok gazeteci dönemin adamı olarak fırıldaklık yaparken, biz hep aynı kaldık. Yaptığımız haber ve yazılar için bir şey talep etmedik. Para istemedik, köşeyi dönme niyetinde olmadık. Kalemimizi satmadık. Dün nasılsak aynı çizgide kaldık. Başkaları gibi para karşılığı haber ve tetikçilik yapmadık, insanları karalamadık, çirkeflik maskesine bürünmedik! Ama böyle olanlar daha çok sahip çıkıldı! İçimizi acıtan da işte bu oldu yıllardır.
…
Düne kadar Cengiz Akgün’e haber yaptırmak için yağ çekenler keşke gazete kapandığında da arayıp geçmiş olsun deselerdi, onunla beraber üzülselerdi!
Yıllardır, ekonomik ve siyasal baskılar yüzünden bunaltılan bu gazetecilere, ‘Korkmayın, biz yanındayız…’ diyebilselerdi…
Yaşadığımız kötü günlerde, bir kez olsun arayıp, ‘iyi misin?’ diye sorabilme düşünceliliğini gösterebilselerdi…
Ama yapmadılar.
Köşe yazımın dertleşme mektubuna döndüğünün farkındayım. Affınızla son bir cümle ile tamamlıyorum.
Keşke siyasi çizgilerini göğsünü gere gere ortalığa seren, kişiliklerinden ödün vermeyen ve mesleğini ahlaklı bir şekilde yapan bu değerlere, koynunda besledikleri ve her fırsatta kendilerini sokan yılanlar kadar değer verebilselerdi…