Bir gazeteci olarak bugüne kadar hiç aktif siyasetin içinde olmamıştım. Doğru bildiklerimi yazılarımla ve bulunduğum çeşitli platformlarda dile getirdim. Bunu bazı çevreler tribünden bağırmak olarak nitelediler.
Bana hep ‘sahaya in de görelim’ dediler.
Ben de indim…
Her meslek mensubuna hak olan siyaset, gazeteciye neden olmasın ki diye düşündüm. Birkaç ay önce mahallemden delege seçildim.
Bu süreçte başkan adaylarından Musa Yılmaz’dan ilçe yönetimi için teklif aldım. Bana uzun uzun projelerini anlattı. Kendisine projelerin çok güzel olduğunu ancak benimle ilgili teklifi için teşekkür edip, zaman istedim.
Diğer aday Recep Dursun ile de telefonla görüştük. Destek istedi. İlçe başkanlığına vekalet ettiği dönemde kendisinin ilçe başkanlığına yakıştığını ve bu işi çok iyi bir şekilde yapacağını söylemiştim. Görevden alındığı süreçte de Recep Dursun’un haklılık payının daha fazla olduğunu her platformda açıkça söyledim. O’na da başarılar diledim.
…
Kongre süreci yaklaştığında, CHP’nin mahalle delege seçimlerini ve ilçe başkanlık yarışındaki tutarsızlıkları görünce aktif siyasette olmamam gerektiğini düşündüm.
Mahalleleri temsil etmesi gereken delegelerin, birileri tarafından pazarlanmaya çalışılması, delegelerin buna alet olması ve tüm hesapların kişisel kavgalardan ibaret hale gelmesini üzüntüyle izledim.
Kongre günü bile salonun yarısı boş iken, salonun dışında süren pazarlıklar, kin ve kırıp dökmeye yönelik konuşmalar, sevgisizlik ve tahammülsüzlük ortamı beni rahatsız etti.
O an, oy kullanmamın gereksiz olduğunu düşündüm. Oyumu kime verirsem vereyim tüm bu olumsuzlukları ortadan kaldırmaya yetmeyecekti.
Recep Dursun da, Musa Yılmaz da sevdiğim ve saydığım dostlarım. Her ikisi de pırlanta gibi insanlar. Yönetimindeki isimler de öyle.
Oy vermeden çıktım.
Recep Dursun’a ya da Musa Yılmaz’a tepki olsun diye değil. CHP’nin en kılcal damarları dediğimiz ilçe kongrelerindeki bu hastalıklı demokrasi anlayışına tepki olsun diye…
Delegesinden milletvekiline kadar parti içinde bir yere gelme hesapları yapmaya çalışanlara tepki olsun diye…
Kimin mi umurunda oldu?
Elbette hiç kimsenin.
Belki de bu yüzden CHP hiç bir bütün olmayı başaramayacak.
Hep gruplar olacak.
Bu grupları kontrol altında tutan delege ağaları varlığını sürdürecek. Meclis üyeleri, ilçe yönetimi, belediye başkan adayı ya da milletvekili adayı belirlenirken bu sistem tekrar devreye girecek.
CHP’de en büyük eksik, parti içinde seçmeyi bilmemek!
AKP’li seçmeni, seçme konusunda eleştiren CHP seçmeni, önce kendi parti içi demokrasisini sağlıklı bir şekilde oluşturmak zorundadır.
Bir delege, adayın projelerine göre değil de hatır-gönül ya da birilerinin yönlendirdiği isimlere oy veriyorsa ve birileri de bu sağlıksız yapıdan besleniyorsa hiç kimse buna demokrasi diyemez.
Şimdi Recep Dursun ve yönetimine büyük görev düşüyor. Öncelikle üye yapısı sağlıklı bir şekilde güncellenmelidir. Naylon üyeler çıkarılmalı, partiye güç katacak yeni üyeler kazandırılmalıdır.
Mahalle ve hatta sokaklarda örgütlenmeler yapılmalı, iletişim kurulmayan hiçbir sivil toplum kuruluşu bırakılmamalıdır.
Seçim bitti, şimdi çalışma zamanı.
Başarılar diliyorum.