İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun 30 yıllık diplomasının iptal edilmesi ve ardından yolsuzluk gerekçesiyle tutuklanması birkaç gündür Türkiye’nin gündemini sadece bu noktaya taşıdı.
Bu olayları sadece ‘yargı yönüyle değerlendirmek yeterli olmaz. Sonrasında gelişen olaylar ve sonuçlar, toplumda farklı bir etki-tepki sürecinin yaşanmasına sebep oldu.
Bu etki-tepki neydi peki?
İlk olarak, Cumhurbaşkanı adaylarına haksızlık yapıldığı düşüncesiyle CHP’liler protesto için meydanlara çıktı.
Ama asıl önemli olan bence bu değildi. Asıl önemli olan, dün Türkiye’nin her yerinde yapılan ön seçimdi.
Mesele sadece İmamoğlu olsaydı, CHP’liler kendi adaylarını Cumhurbaşkanı yapmak için sandıklara koştu denilebilirdi.
Ama sandıklara bakıldığında bambaşka bir tablo çıktı ortaya.
Örneğin, Gebze’de 3 bin CHP üyesi oy kullandı. Dayanışma sandığında yani CHP üyesi olmayanların kullandığı oy sayısı ise 43 binden fazlaydı.
Bu demek oluyor ki, CHP üyelerinin 13 katı kadar üye olmayan vatandaş, destek amacıyla CHP ilçe başkanlığına gidip oy kullanmış.
Darıca’da 3 bin üye oy kullanmış, üye olmayan ve destek amacıyla oy verenlerin sayısı yine 13 katı yani 39 bin.
Çayırova’da ve Dilovası’nda da aynı durum. Çayırova’da üyeler 2 bin civarında, dayanışma sandığında 20 bin. Dilovası’nda üyeler için kurulan sandıkta 700, dayanışma sandığında 5 bin.
Kocaeli’de, Eskişehir’de, Türkiye’nin dört bir yanında aynı tablo vardı.
Yargı boyutu yargıyı ilgilendirir elbette, önemli olan yargı tarafından alınan kararların toplum vicdanında bulduğu karşılıktır.
Bunun değerlendirmesini de her vatandaş kendi hür iradesinde ve vicdanında yapar. Türkiye demokratik bir ülkedir, seçimlerde de vatandaşlar kendi hür iradesiyle kendisini yöneteceği kişileri seçer.
Demokrasinin gereklerinden biri de, Anayasamızın da güvence aldığı temel hak ve özgürlüklerden olan protesto etmek hakkıdır.
İfade özgürlüğünün toplu bir biçimde kullanılmasının en etkin aracı olmakla birlikte, demokratik bir hukuk devletinde toplumsal yaşamın da vazgeçilmezidir.
Elbette bunu yaparken devletin kanunlarına ve nizamlarına da uymakla mükelleftir. Gösterilerde polise taş atan, taşkınlık çıkaran, şiddete başvuranlar asla tasvip edilemez. Bu tipler, meşru eylemlere gölge düşüren, polisle vatandaşı karşı karşıya getiren en tehlikeli tipler. Bu ülkenin polisi de bizim, gençleri de bizim.
Gebze ve çevre ilçeler bu hassasiyete ve karşılıklı saygıya en güzel örnek yerlerden birisi oldu. Binlerce insan yürüyüşünü yaptı, demokratik hakkını kullandı, Gebze’nin emniyet güçleri de önlem alarak yapması gerekeni yaptı.
Toplum olarak en çok ihtiyaç duyduğumuz şey, birlik ve beraberlik, sağduyu, temel hak ve özgürlüklere saygı, yasal sınırlar çerçevesince davranmak.
Kin, nefret, öfke, kutuplaşma bu ülkeye yıllardır hep kötü şeyler yaşattı. Yıllar boyunca Alevi-Sünni, Kürt-Türk, sağcı-solcu diye kardeşi kardeşe düşman ettiler.
Siyasi farklılıklar, bu toplumun zenginlikleridir. Bu zenginlikleri ayrımcılık olarak körükleyenlere asla müsaade etmemeliyiz.
Çarşıda pazarda selamlaştığımız, aynı sofrayı paylaştığımız ama farklı düşündüğümüz sayısız dostumuz var.
Önemli olan bu farklılıkları zenginlik görmek.
Ekrem İmamoğlu haklı mı, haksız mı? Gerçekten suçlu mu, suçsuz mu? Yargı yönü bir kenara, toplumsal vicdanın karşılığını, Cumhurbaşkanlığı seçiminde sandıklarda bulacağız diye düşünüyorum.