Toplumda bilinirliği hızla artan kavram dijital bağımlılık; bireyin telefon, tablet, bilgisayar
gibi dijital cihazları ya da internet aracılığıyla sosyal medya veya çevrim içi oyunlar gibi
içerikleri kontrolsüz ve aşırı şekilde kullanması anlamına geliyor. Bu sorunun; kişinin
günlük yaşamını, sosyal ilişkilerini, akademik veya mesleki işlevselliğini olumsuz
etkileyebilecek ciddi bir problem olduğuna dikkat çeken Anadolu Sağlık Merkezi
Hastanesi’nden Uzman Psikolog Ezgi Dokuzlu Tezel, “Sosyal medyada, video oyunları,
arkadaşlık uygulamaları, çevrim içi araştırma, alışveriş, haber takibi gibi kontrollü
tüketildiği zaman fayda sağlayabilecek kullanımları, bağımlılıktan korunarak sürdürmek
önemli” dedi.
Dijital bağımlılık beynin; ödül işleme, dürtü kontrolü ve duygusal düzenleme gibi temel
işlevlerinden sorumlu bölgelerini etkileyen nöropsikolojik bir sorundur. Dopamin salınımının
tetiklenmesiyle bağımlılığın pekiştiğini belirten Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi’nden
Uzman Psikolog Ezgi Dokuzlu Tezel, “Dijital içerikler beyindeki bazı bölgelerde dopamin
salınımını sürekli teşvik ederek kısa vadeli haz beklentisini artırır. Bu durum zamanla
odaklanma, ruh hali düzenleme ve sağlıklı ilişkiler kurma becerilerini zayıflatır. Beynin en çok
etkilenen bölgelerden biri olan karar verme ve öz denetimden sorumlu prefrontal korteks,
dijital bağımlılarda hem yapısal hem işlevsel olarak zayıflar. Ayrıca duygusal tepkiler
açısından amigdala, dikkat ve çoklu görev becerileri noktasında da parietal lob da zarar
görür. Tüm bu değişimler, dikkat süresini kısaltır ve odaklanma güçlüğüne yol açar. Bu
nedenle dijital bağımlılığın erken fark edilerek önüne geçilmesinin, beyin sağlığı açısından
kritik olduğunu unutmamak gerekir” dedi.
Dijital dünyaya bağımlı olanlar daha çok erteliyor
Aşırı dijital kullanımının, bireyleri çevrim içi etkileşimlere öncelik verir hale getirebileceğine
dikkat çeken Tezel, “Bu durum; aile üyeleri, arkadaşlar ve partnerlerle yüz yüze iletişimin ve
birlikte geçirilen kaliteli zamanın azalmasına yol açarak ilişkilerde çatışmalara neden olabilir.
Aslında teknoloji, kişiler arasındaki mesafeleri ortadan kaldırarak sosyal bağları güçlendirme
imkânı yaratsa da dozu kaçırıldığı takdirde kişinin tam tersi şekilde sanal dünyaya
yoğunlaşarak sosyal bağlarının zayıflamasına ve yalnız hissetmesine yol açabilir. Buna ek
olarak akademik, mesleki ve kişisel alanlarda erteleme, dikkat dağınıklığı ve verimlilik kaybı
gözlemlenebilir. Bireyler dijital dünyada geçirdikleri süreyi kontrol altına alamazlarsa,
odaklanma ve dikkati sürdürme becerileri zayıflamaya başlar” dedi.
Risk altındaki grup 9-18 yaş arası
Dijital bağımlılığın en çok çocukları ve ergenleri etkilediğini paylaşan Tezel, “Özellikle bilişsel
gelişimini henüz tamamlamamış 9-18 yaş arası; dürtü kontrolü ve öz denetim becerisi yeteri
kadar olgunlaşmadığı için dijital uyaranlara karşı daha hassastır. Bu yaş grubunda bulunan
sosyal medya, oyun ve çevrim içi etkileşimlere yönelik yüksek ilgi, bağımlılık riskini artırır.
Yetişkinlerde de dijital bağımlılık görülebilir ancak gelişmiş otokontrol becerileri sayesinde
risk daha düşüktür. Özellikle 10-15 yaş arası bireylerde hafıza ve karar verme gibi aktif
düşünme süreçlerinden sorumlu yürütücü kontrol ağına ait beyin bölgelerinde işlevsel
bağlantıların genel olarak azaldığını ortaya koyan çalışmalar var. Bu konuda yapılan çeşitli
araştırmalara göre hem dijital araçlara bağımlı hem de çalışan ebeveynlere sahip ergenler,
daha yüksek risk taşıyor” dedi.
Sanal dünyaya düşkünlük uyku düzenini de bozuyor
Yapılan bir çalışmaya göre teknoloji bağımlılarının uyku problemi yaşama olasılığının, bağımlı
olmayan bireylere kıyasla 2,2 kat daha yüksek olduğunu paylaşan Tezel, “Yine aynı
araştırmaya göre, bağımlı bireylerin uyku süresinin normal bireylere göre daha sağlıksız ve
kısa olduğu da göz önüne serilmiştir. Aynı zamanda sosyal medya kullanımının gençler
arasındaki artışı, özellikle genç kızların öz güveni ve beden memnuniyetini de zedeliyor. Bazı
araştırmalar, medya içeriklerinin beden memnuniyetsizliği ve yeme bozukluklarıyla ilişkili
olduğunu gösteriyor, bazı içeriklerin; kıyaslama, kendini-yaşantısını-bedenini beğenmeme,
suçlama, öz değer eksiklikleri, öfke ve motivasyon düşüklüğüne sebep olabileceğini ortaya
koyuyor” şeklinde konuştu.
























